16 Mayıs 2012 Çarşamba

Martin Mystere Dev Albüm Serisi’nin Ardından... Maceraperest Çizgiler tarafından 2012 yılında yayınlanan Martin Mystere’nin 2009 tarihli Dev Albüm serisin 13. sayısı Nuh’un Dedesi Sendromu’yla (La Sindrome Di Matusalemme) bu güzel seri ülkemizde de tamamlandı.
Alfredo Castelli’nin yazıp Alfredo Orlandi ve Roberto Cardinale’nin çizdiği albüm, serinin en zayıf halkası diyebileceğimiz 12 numaralı On Felaket’ten(La Diechi Piaghe/Paolo Morales-Alfredo Orlandi) sonra diğer dev albümler kadar olmasa da bildiğimiz Martin tadında okuması hoş, akıcı bir maceraydı. Seri bu hikayeyle okuyucuya veda etti. Fumettileri dev albümün o iri kareleri ve kucağı dolduran edisyonuyla okumak gerçekten ayrı bir keyif. Bu albümle Martin hikayelerini büyük boyut keyfiyle son defa okudum. Alfredo Castelli’nin bildiğimiz Mandrake hayranlığının ürünleri senaryonun detaylarına ustaca yerleştirilmiş. Birtakım karanlık deneylerde kobay olarak kullanılan yaşlı insanların dramatik hikayeleri ilginçti. Hikayenin kahramanı Peter(Piotr), zihin gücüyle insanlarda ipnotik etki oluşturmakta kendisine zarar vermek isteyenlere korkunç hayaller gördürebilmektedir. Albümde Martin’in önüne geçen ihtiyar Peter’dan Martin bir ara “yüz asırlık Mandrake’miz” diye sözeder. Bir de yanlış bilmiyorsam Müfettiş Travis’in amiriyle de ilk defa tanıştık.
Burada da hikayenin yapımcılarının The X-Files hayranlığını yeniden anımsadım. Travis’in amiri karakterinde The X-Files dizisinin sevimli amiri Walter Skinner(Mitch Pileggi)’in yüzü kullanılmış. Bir anda 1994-2002 arasına X-Files’lı günlerime gttim geldim.
Finali itibariyle bir miktar hayal kırıklığı olsa da Nuh’un Dedesi Sendromu, damakta Martin tadı bırakan ilginç bir albümdü. Bu albümde bazı yeniliklerin haberi verilmiş. Anladığım kadarıyla bu yeniliklerle Dev Albüm Serisi yeni bir formata kavuşacakmış. Teks Dev Albümlerde olduğu gibi kapakları artık maceranın çizerleri çizecek, giriş sayfaları iki sayfayla sınırlı kalacakmış. Hikayenin kaynaklandığı aylık albümlerden sözedilen bölümler kaldırılıyor onların yerine çizgi roman kısmı daha uzun tutulacakmış. Ayrıca hikayenin sonuna konulan Martin Mystere’nin Gizemleri dosyasından da iki sayfa eksiltilerek çizgi roman kısmına devredilecekmiş. Tüm bu formata sahip 14 numaralı dev albümün hazır olduğunu da belirtmişler. Benzer biçimde 12. sayının girişinde insanın ağzının sularını akıtan sonraki Dev Albümlerin konularını içeren bir liste vardı. Bunların arasında özellikle aylık 242-243. sayılara denk gelen Sihirli Balta(La Scure Incantata) isimli macerada anlatılan Zagor Tenay’ın hikayesinin devamı olacak dev albüm, insanın rüyalarına girecek denli çekici görünüyordu.
Ancak bunların hiç biri olmadı ve Martin Mystere Dev Albüm serisi 13. sayısıyla sevenlerine veda etti. Aslında gerçek anlamda veda etmemiş. İtalya’da 2005 yılında okuyucuya veda eden aylık serinin yerine biliyorsunuz 160 sayfalık yeni bir seri başaltıldı. Bu serinin başlangıcından itibaren, usta Castelli ipleri yeniden eline aldı. Sonrasında da ustanın senaryolarının etkileri hızla görülmeye başlandı.
Eski Martin’ler kadar olmasa da onların tadına yakın hikayeler okumaya başladık. Yeni seriyi okumaya devam ettikçe bu hikayelerin eski aylık seriden önemli bir farkı olduğunu keşfettim. Hikayeleri, aylık sayılar mantığında hikayeler olmaktan çok eski hikayelerin üstüne kurulmuş bir çeşit sonlandırma ya da yeni soru işaretleri oluşturma girişimleri olarak algıladım. Her biri 154 sayfalık tek sayılık bu hikayelerde ben müthiş bir şekilde Dev Albümlerin tadını almaya başladım. Boyut ve hikayelerin aralarına serpiştirilen yeni olaylarla aylık seriden de esintiler taşıyan bu yeni dizi aylık ve Dev Albüm serilerinin bir kolajı gibi duruyor. Bir taşla iki kuş yani. Albümlerin sonlarına konan editoryal dosyalar da bu hissi destekler nitelikte. Bu yazıların tamamının çevrilip çevrilmediğini bilmiyoruz tabii, ama bu haliyle bile aylık formatın üstüne oturtulmuş Dev Albümlere benziyor. Gerçi Dev Albümlerdeki o büyük boyutta fumetti okumanın inanılmaz lezzetinin olmaması okuma keyfinden çok şey götürüyor. Ancak son yıllarda içimize büyüyen, keyfimizi kaçıran, yaşamak istediğimiz bir “Martin doyumu” yaşar olduk yeniden. Tamam yine ilk dönem aylık albümlerin keyfini vermiyor ama Martin’i de şimdilik mezara gömülmekten kurtarmış görünüyor. Yine Mandrake esintilerinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Ülkemizde ilk kez 1979 yılında Tay Yayınları Mandrake dizisinin 247 ve 250. fasiküllerinde Mandrake’nin İkinci Hayat isimli öyküsü yayınlanır.
Öyküde, binlerce yıldır buzullar arasında donmuş kalmış ve bu sayede hayatta kalmayı başarmış bir kazazede, buzların çözülmesiyle açık denizlere sürüklenir. Tesadüf o ki, sözkonusu denizlerde Mandrake ve arkadaşları yat gezisine çıkmışlardır. Kazazede, balık tutmaya çalışan Narda’nın oltasına dolanır ve dostlarımız tarafından kurtarılır. Kazazedenin öyküsü ilginçtir. Opolo isimli bu dev gibi adam yaklaşık 60000 yıl önce yaşamıştır. Kutup bölgesinde yeşillikler içinde cennet gibi ülkelerinde yaşarken buzul çağının başlamasıyla yurtlarından göç etmek zorunda kalırlar. Yalınzca Opolo, nişanlısı Adriana ve arkadaşı Natas (ismin tersten okunuşuna dikkat!) yavaş yavaş donan şehirde kalırlar. Opolo arada bir uçan aracıyla dünyanın geri kalan bölgelerini dolaşır. Göç edip ilkelleşmiş arkadaşları onu “Opolo” diye bağırarak selamlarlar. Natas bir ilaçla Opolo’yu uyutarak Nişanlısı Adriana’yı kaçırmaya kalkışır. Ancak Adriana Natas’ın elinden kurtulur ve ilacı içerek oda uyur. Binyıllar sonra Opolo, Mandrake ve arkadaşları tarafından kurtarılır. Bu ilginç trajedinin sonunda Mandrake düşünür; Acaba mitolojide alevler saçarak göklerde dolaşan tanrı Apollo, bu Opolo olabilir miydi?..
Martin Mystere’de yukarıdakine benzer bir dolu öykü vardır. Mitolojide betimlenen pek çok karakterin aslında binyıllar önce dünyada yaşamış, gelişmiş bir uygarlığın kalıntıları olduğuna İyi Kalpli Yaşlı Martin Amca pek çok defa şahit olmuştu. Aslında Martin Mystere, biliyorsunuz, Mandrake ve arkadaşları gerçek hayatta yaşasalardı neye benzerlerdi sorusunun bir tür yanıtı gibidir.
Mandrake mitolojisinin aslı Martin Mystere, Martin Mystere’deki öykülerin aslı da yine Mandrake öykülerindeki gibi mitoloji efsanelerinin gerçek yaşam öyküleridir.
Bu iki çizgi roman arasındaki esinlenmeler Martin Mystere yeni dizide daha belirgindir. Aylık 285. sayıya denk gelen 2006 tarihli Büyük Houdini (Il Grande Houdini/Alfredo Castelli-Paolo Ongaro) başlı başına Mandrake’ye bir saygı duruşu gibidir. Albümün konusunun ünlü sihirbazların hayatlarına adanmış olması bir yana, hikayede geçen pek çok olayda Mandrake’ye ilginç göndermeler vardır. Sihirbazların boyut değiştirerek gittikleri Tibet’teki akademi benzeri yerdeki sihirbazların ustasının adı “Tharon”dur. Tharon ilginç bir şekilde Mandrake’nin babası Sihirbazlar Akademisi başkanı Theron’a benzer. Ayrıca Başka Bir Yer detayıydı galiba tam hatırlayamadım, orada çalışma yapan sihirbazlardan birinde tam olarak Mandrake’nin görüntüsü resmedilmiş. Ve eski okurlar için ilginç olabilecek daha pek çok detayıyla Büyük Houdini gerçekten hoş bir hikaye olmuş. Bunun dışında Kaptan Kidd’in Hazinesi ve Grendel gibi müthiş albümler peşpeşe geldi. Hele Grendel! 6 numaralı Dev Albüm Ateş ve Buz Adası ile 11 numaralı Dev Albüm serisinin en müthiş öykülerinden biri Kızıl Kral’ın bir çeşit devamı gibi görebileceğimiz müthiş hikayeler. Tabii bunlar da başka yazıların konuları. İştahım açılırda yeniden yazabilirsem bu albümleri irdeleyeceğim. Selamlar Lami Tiryaki 16 Mayıs 2012

1 yorum:

Mehmets dedi ki...

başarılı bir yazı olmuş