4 Haziran 2009 Perşembe

Yağmur

2009 Haziran ayında piyasaya çıkan Zagor Klasik maceralar dizisinin 35. cildinde gerçek anlamda klasik ve büyüleyici bir macerayla birlikteyiz. Yayınevi tarafından Öldüren Delilik(Folia Omicido) ismiyle türkçemize kazandırılan Yağmur(ben Tay zamanında verilmiş olan bu enfes ismi daha çok seviyorum) başlıklı bu öykü gerçek bir Zagor Efsanesi olmasının yanısıra benim için farklı öneme haiz bir maceradır. Çünkü 9 yaşımdayken çizgi roman okumaya ben bu macerayla başladım. Öyle sanıyorumki Yağmur yerine başka bir öyküyle başlamış olsaydım çizgi roman üzerine zihnimde yerleşen temeller daha zayıf olacaktı. Böylesine klostrofobik, fantastik ve insanı saran tüm ögelerin biraraya getirildiği efsane öykünün olduğu Zagor cildini Abdullah Dağ isimli bir arkadaştan ödünç alıp okumuştum. 70'li yıllardaki bir çocuğun, yani benim zihnimdeki fantastik Urfa evreni içinde, günlerce aklımdan çıkmamıştı. Lost dizisini izleyenler dizinin bölümlerini bir solukta izleyip yaşanan fantastik olaylar karşısında büyüleniyorlar. Ama yine de o evrenin bir izleyicisi olduklarının farkındalar. Oysa ben Yağmur'u okuduğumda, yaşanan olayların Urfa'nın kuzeyini çevreleyen Karacadağın ötesinde yaşandığına, geceleri penceremden Büyücü Kandraks'ın beni izlediğine inanıyordum. Okuduğum her bir kareyi derste, evde, işte sürekli yaşıyordum beynimin içinde... Gerek yayınlandığı dönem itibariyle, gerek Guido Nolitta'nın artık oturmuş senaryo stiliyle ve nihayet usta Ferri'nin olağanüstü çizgileriyle biçimlenen öykü hala Zagor efsaneleri arasındadır.

Yağmurlu bir bahar günü kasabanın ana caddesi çamur içindedir. Hava güneşli ama bir o kadar da kasvetlidir. Bir takım iri kıyım kuvvetli adamlar bu sıkıntılı havayı fırsata dönüştürüp kasabanın kadınlarını sırtlanarak caddenin karşısına geçirmekte ve günlüğü doğrultmaktadırlar. Ancak bu manzara kasabanın çamurlu sokaklarında dolaşan tanıdık biri için başka anlamlar da içermektedir. Dostumuz Çiko, aç bilaç kasabada dolaşırken "hamalların yaptığı işi görür!!!". Hem Mayıs sıkıntısı, hem de açlık! Tahmin edilebileceği üzere aç karnını doyurmanın peşinde, başka şey düşünemeyen dostumuz anında kendini araziye uydurur ve hamalların arasına katılır. Sonrasında olayları tahmin etmek zor değil. Ancak iş o kadarla da bitmez. Müthiş dedektifimiz Bat Batterton'un katıldığı ve çamur üstünde sırat köprüsü gibi bir tahtanın üstünde gerçekleşen muazzam silahşör gösterisi ile perçinlenen girişteki olaylar 40 sayfaya yakın bir Çiko sayısı gibidir. Sonradan ortaya çıkan Zagor adeta "üstüne biçilmiş rolü" oyanmaktan öteye gidemez. Çiko ve Bat harika performanslar sergilerler.

Sonrasında Amerika'ya eski Kelt uygarlığının izlerini araştırmaya gelen Profesör Charles Mc Leod'la tanışma, ilginç bir konvoy eşliğinde geçen yol hikayesi, bir seri katil (Çiko'nun seri katilin kimliğini teşhis ettiği sahneler unutulur gibi değil) ve nihayet Colemanların çiftliği!.. Konvoy'da aralarına katılan Kazamkürek Bill'de bu arada kadroyu tamamlamış olur. Bu kadar "star"ın biraraya gelmesiyle oluşacak hikayenin sıradan olması zaten imkansızdır. Colemanların çiftliğinde gelişen olaylar tüyler ürpertici, biraz komik, ve son derece çekicidir. Özellikle çiftlik sahibesi sayabileceğimiz Margie Coleman Ferri'nin fırça darbeleriyle güzelliğine güzellik katılmış gibi durur. Çiftlikte geçen günler, eski kelt uygarlıklarının kalıntılarının yörede estirdiği dehşet, kızılderili Musky Han liderliğindeki "kızıl fırtına" öylesine hızlı ve sürükleyici gerçekleşirki kitaptan kafayı kaldırdığımızda önümüzde Mc Leod'un kelt efsanelerini anlatırken yüzüne düşen gölgeler(Ferri gölgelendirmeyle gizem oluşturma konusunda gerçekten bir dahi) gözünüzün önünden gitmiyor. Hikayenin bu bölümleri Martin Mystere hayranlarını oldukça tatmin edecek gibi duruyor. Önemli bir ayrıntı da Zagor'un öyküye yerleştirilme biçimidir. Pek çok silahşör, uzman ve diğer karakterler önemli oranda rol kapmış olmasına rağmen Zagor olayların ekseninde kalmayı ve herkesin güvenliği ve kurtuluş için ilit adam rolünde kalmayı başarıyor. Macerayı okuduğunuzda ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Maceranın sade ama sade olduğu kadar olağanüstü finali Zagor'u çocukluğumun ölümsüzleri arasına koymaya yetmiştir...

Arkadaşlar yukarıda spoil vermeden öykü hakkındaki hislerimi yazmaya çalıştım ama yine de bir şeyler kaçırmış olabilirim kusuruma bakmayın. Hakikaten efsane bir Zagor öyküsüyle yeniden birlikte olmanın mutluluğudur bu. Toplamda 96 sayfalık 4 albüm ve ekstra 26 sayfa sürecek Yağmur'u-ya da yeni adıyla Öldüren Delilik-okumadan geçmeyin. Pişman olmayacaksınız...

Selamlar
Lami

Hiç yorum yok: